
Bir bayram daha geride kalırken, tatile çıkıp gönüllerince o tatillerini değerlendirmek isteyenlerle, akraba ziyaretleri gibi, boşluğun keyfini sürdürmek isteyenlerin çoğu resmen eziyet çekti.
Özellikle de tatil beldelerini tercih edenler.
Televizyonlardan sürekli trafik keşmekeşliğini, bayram kazalarını duyduk öğrendik. Ben o duyduklarımdan ziyade, görüp, yaşadıklarımı yazacağım.
Bayram nedeniyle 9 günlük tatili fırsat bilenler Antalya’ya resmen aktı da, ben ilk iki gün şehir merkezindeydim ve üçüncü bayram günü Fethiye üzerinden Muğla Ortaca’ya geçtim.
Yollar resmen araç seli.
Türkiye’nin ilk ve halen tek paralı Göcek tüneline geldiğimizde kuyruk uzadıkça uzuyor. İşin içerisine bir de aşırı sıcak girince hiç çekilmez oluyor.
Biz Türk insanı trafiği çıkılmaz hale getirmesini severiz. Kendi rahatlığımız için bir sağa dalış yaparız, bir sola. Ama elde edilen hiçbir şey olmamasına rağmen dalış zevkimizi tatmin etmemizden bile keyif alanlarımız çoğunlukta.
Trafikte saygı göstermeyi nedense ya öğrenemedik, ya da işimize gelmiyor.
Sanki 1 dakika sonra varacağın yere varsan ömründen bir yıl kaybettin!.
Anlayış hak getire.
Türkiye’de araç sayısı o kadar artmış ki, bunu bu bayram kullandığım toplu taşıma araçları sayesinde açıkça gördüm.
Misal:
Ortaca’ya girişte en az 5 kilometreyi bulan araç kuyruğu. Deniz kenarı değil. Ara yol değil ana yol. Ve üstüne üstlük bayramın 3’ncü yani dönüş çabaları hiç değil. Buna rağmen trafik milim milim zor işliyor. 2 gece üç gündüz kaldım Ortaca’da. Üçüncü bayramda Sargerme’ye gittim. Sarıgerme en az 5 kilometrelik bir ince kumlu sahile sahiptir. Yüzlerce araç ve dönüşler araç seli. Çile, ıstırap. Devletin bu plajını işleten sözüm ona bir dernek de, o alınan paralar nereye gider, kimlere harcanır insanı ikna edici bir gerekçe duymadım, öğrenemedim.
Son bayram günü aşırı sıcaktan kaça bilmek uğruna arkadaşlarla gürül gürül akan Dalaman çayı köprüsünün altında buluşmaya karar verdik.
Hay vermeseydik.
Antalya’nın Konyaaltı sahilinde iç çamaşırlarıyla denize girdiklerini bir gün önce televizyonlardan öğrendiğim Suriyeli sığınmacılar burada karşımıza çıktı.
Onlar gelince bulunduğumuz yeri değiştirdik nafile.
Gürültüleri öyle çekilmez ki kelimelerle anlatamam.
4 kadın, 5-6 erkek varsa, en az 25-30 çocuk. Sonra o kalabalık bir anda öyle bir artıyor ki, gürültü hak getire. Etrafı rahatsız ediyor muyuz, birilerini kızdırır mıyız hiç ama hiç yok. Bir ara yanımızdaki bir arkadaşın önündeki su şişesine öyle bir ağaç geldi ki, yakınına atmaya çalışan kız çocuğu sanki hiçbir şey olmamış gibi sırıtıyor.
Abartmıyorum resmen kendi ülkemizde mülteciyiz arkadaş.
Bu ne rezilliktir?
Misafir misafirliğini bilecek kültüre sahip değil. Gittikleri her yeri resmen tapulu yerleri sanıyorlar.
Adamlar her an kavgaya hazırmış gibi bir görüntü vermekten kaçınmıyor.
Bu kadarı hakikaten çok fazla değil mi?
Dönüş mü?
Ortaca-Fethiye arasını hiç anlatmayayım zira, 1 saatlik yolu 3.5 saatte zor geldik.
Fethiye’den çıktık araç 20 km hızla ya gidebiliyor, ya gidemiyor. Seydikemer’e yaklaşırken biraz rahatlama mı oldu derken, Saklıkent kavşağında trafik yine kilit.
Çıktık yayla yoluna, trafik tek şerit ve milim milim.
Kalabalık böyle çok arkadaş çok.
İpini koparan kendisini tatil yoluna atmış desem abartmış olmam.
Hani bu ülkede enflasyon, pahalılık, yoksulluk ve geçim derdi, alım gücü yokluğu vardı?
Her otel, pansiyon ve bu gibi kiralık konaklama yerleri tıka basa dolmuş, insanlar bulabildikleri köşelere kıvrılıvermiş.
Kalabalık böylesine yani.
Bir daha bayramda tatile çıkmak mı?
Tövbe.
Aile büyüklerinin yanına gideceksem eğer, ya bayramdan günler önce gidip, bayramdan çok sonrasına kalacağım, ya da hiç bayram tatiline çıkmayacağım.
Bile bile rezillik çekmek zorundamıyız?