Yazının başlığını herhangi birisine yöneltip cevabını bekleseniz sizce ne der?
Kimisi önce, ‘Bu da nereden çıktı’ dercesine yüzünüze aval aval bakar. Sonra da kendisini cevap vermeye mecbur hissettiğinden midir nedir belki, ‘E herhalde’ der.
Belki de, ‘Şüphen mi var’ cümlesini kullanabilir.
Bana sorsanız, ‘Hayata bakış açınıza bağlı’ derim.
Biliyor musunuz, yaşı henüz 16-17 ama son derece şık ve bakımlı ve aynı zamanda markalı ürünlere takılan gençler bende hep soru işareti bırakmışlardır.
Tabi ki babalarının ensesi kalın olanlar değil.
Sıradan aile çocukları ile ilgilidir bu takıntım.
‘Ailenin gelir düzeyi belli ama nasıl oluyor da böylesine pahalı giyimler kullanabiliyor demekten kendimi alamam.
Öyle ya.,
Çocuk genç ve iş güç sahibi değil. Belli ki anne-babasının verdiği parayla üst-baş aldığına göre gel de şaşırma.
Çıkın sokağa.
Durun bir AVM’nin önünde. Çok değil 10 dakika oradan gelip geçen gençleri pür dikkat inceleyin bana yüzde yüz kesin katılırsınız. Hatta sanırsınız ki gençler arasında kaliteli giyim yarışı var.
Ama takdir etmek gerekir ki büyük çoğunluğu giydiklerini kendilerine yakıştırıyorlar.
Salaş giyinenler bile dahil.
Konuyu nereden açtık nereye getirdik?
Antalya’nın Merkez ilçelerinden Kepez’in nüfusu 591.895, Muratpaşa 521.183, Konyaaltı 199.609, Aksu 75.603 ve Döşemealtı’nın ise 73.809. Toplam da eder mi 1 milyon 462 bin 99.
Her gün Antalya’nın en kaliteli ve fiyatta uçuk, halk tabiriyle ‘Pahalı’ yerler tıklım tıklım.
Bir kahvenin 50 TL’ye içilebildiği mekanlar özellikle gençler tarafından doldurulmuş.
‘Vay be bu ülkede gariban mı var yahu’ denir mi denmez mi?
Yiyecek-içecek sektörünü geçtim.
Yine çık sokağa trafik milim milim akıyor. Tüm otoparklar araçlarla ağzına kadar dolu ve park yeri yok. Sağından geçen araba kaliteli, solundan geçen ona keza.
‘Millette ne para varmış arkadaş. Baksanıza şu hayatın gerçeğine’ diyen olur mu olmaz mı?
Ama şöyle yuvarlak bir hesap yapmak gerekirse 1,5 milyon nüfuslu Antalya’nın lüks yiyecek-içecek mekânlarını dolduracak 50-60 bin zengini de oluversin öyle değil mi?
Onu da geçtik.
Düne kadar 200 TL’ye doldurduğun market arabasını bin TL’ye yarıya bile getirememişsin, ‘Ne olacak bu memleketin hali’ der misin demez misin?
Valla bu işlere insanın akıl sır erdireceği yok.
Geçtiğimiz günlerde cep telefonuma bir mesaj geldi. Mesajı Gönderen Sosyal Güvenlik Kurumu.
Yani SGK.
‘Sn. Vedat Gürhan, bu bir bilgilendirme mesajıdır. 24.01.2023 tarihinde Antalya Atatürk Devlet Hastanesi isimli sağlık kuruluşundan almış olduğunuz tedavi için kurumumuzca 187,5 TL karşılanmıştır. Yapılan hizmet size ait değilse alo 170 çağrı merkezimize bildiriniz.’
O gün grip nedeniyle Göğüs hastalıklarına gitmiş, üç adet ilaç yazılmıştı. İlaç farkı için 20 TL ödedim. Ardından 35 TL muayene ücretinin de emekli maaşımdan kesileceğine dair mesaj geldi. Bir muayene için 187.5 TL’si devletten etti mi 238.5 TL.
Ben 2003 yılından beri emekli birisiyim. 6 Ay öncesine kadar ne ilaç farkı ödemesi vardı ne de maaştan kesilen muayene ücreti. SGK’nın hastaneye ödeyeceği bir rakam hiç yoktu.
Ne oldu bize böyle?
Neredeyse nefes almak bile paralı hale geldi.
Öyle bir noktaya geldik ki, ‘Paran yoksa ilaç da yok doktor muayenesi ve hatta hastane de.’
Allahtan ki ölmek bedava. Zira cenazeni Büyükşehir Belediyesi kaldırıyor.