DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Hayatın gerçekleri!…

Yayınlanma Tarihi : Google News
Hayatın gerçekleri!…

Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?
Bence kişiden kişiye değişir.
Biri çıkar, ‘Tabi ki okuyan’ der.
Bir başkası, ‘Hadi len. Tabi ki gezip, gören’ diye dayatır.
Bizim insanımızın meşhur bir savunması vardır ya, ‘Türkçe işte nereye çekersen çek’. Ama bence gezen insanlar bizzat hayatla iç içe olur.
İnsan okuduklarını unutur, ama yaşadığını unutmaz.
Çok gezen bilgiyi bizzat yerinde görür ve öğrenir. Görmek başkadır. Gezerek öğrenmek birçok duyuya hitap ettiği için daha kalıcıdır.
Kitaptan okumak teorik bilgidir, gezmek ise bizzat pratik bir bilgidir ve en kalıcı öğrenme bizzat yaparak yaşayarak öğrenmedir. Keşfetmek, keşfedileni okumaktan daha yararlıdır, daha akılda kalıcıdır.
Ya çok okuyan?
Ansiklopediyi açıp bir anda dünyanın öbür ucundaki bilgilere bile ulaşılabilir, işte bu yüzden insan ne kadar gezerse gezsin okumakla edindiği bilgileri edinemez, buna ömrü yetmez ki.
Kitaplardaki birçok bilgiye ulaşmak daha kolay olduğu halde gezmek uzun bir zaman alan ve her zaman mümkün olmayan bir durumdur. Bu nedenle gezmeden de iyi bilmek ve iyi öğrenmek mümkündür.
Gibi, gibi, gibi..
Dedik ya nereye çekersen çek Türkçe maalesef baya baya elastik ve lastik gibi uzar gider.
Gezme konusunda özellikle meslektaşlarım arasından farklıyımdır. Dolayısıyla tecrübe baya bir fazladır şahsımızda da ama her şeyi ben nerden bile bilirim ki?
Geçtiğimiz günlerde merhum Yekta Başeğmez hocamızın cenaze töreni için Muratpaşa Camiin avlusunda namaz saatini bekliyoruz.
Hoş sohbet, anıların tazelenmesi, geçmişleri irdelemek derken oradan bir dostumuzun, ‘Vedat gazeteci değil mi? O daha iyi bilir’ kelimelerini duymaz mıyım?
İllet olduğum bir cümle.
Bana nefret söylemi gibi gelir.
Ne demek gazeteci her şeyi bilir ya?
‘Pardon konuya biraz Arif kaldım da ben neyi iyi bilirmişim ki’ diye sordum.
‘Deniz Baykal niçin Ankara’ya gömüldü ki?’ demez mi muhterem dostumuz.
Eğer Cami avlusunda bir cenaze defin görevinde olmasam yeminle inleteceğim orasını da. Sinirden deliye dönmüştüm.
Sakin olup, ‘Öncelikle nedenini bilemiyorum da, kendisi eski başbakan yardımcısı ve bakan. Devlet adamları mezarlığına defnedilmesi en doğal hak da. Ben olsam mezarımın Antalya’da olmasını isterdim’ deyip fikrimi beyan edip geçtim.
Geçtim geçmesine de ne demekti ya gazeteci her şeyi bilir?
Bilmez arkadaş bilmez.
Gazeteci dediğin de sen gibi etten, tırnaktan yapılmıştır. O çok bildiklerini sanan muhteremler emin olun cahilliklerini karşısındakilere çok biliyormuş gibi lanse etmeye, öyle bir imajın oluşması adına cehaletlerini pazarlayanlardır.
Tabi ki istisnalar hariç.
Tabi ki mesleklerini gerektiği gibi yani layıkıyla yapanlar da.
Yoksa her meslekte olduğu gibi bizim gazetecilikte de çürük elma da çıkıyor, çürümüş portakal da.
Konuya nereden başladık nereye getirdik.
Aslında olaylar bizi getirdi getireceği yere de, bunlar da maalesef hayatın gerçekleri.

YORUM YAP