Antalya Büyükşehir Belediyesi'ndeki son gelişmeler, siyasi atamaların incelikleri, liyakat ve vekâlet kavramlarının sınırları zorlayan bir tabloyu ortaya koyuyor. Geçici olarak görevlendirilen bir makamın, kurumsal sorumluluklar ile kişisel ihtiraslar arasında nasıl bir denge kurması gerektiği, Büşra Özdemir örneği üzerinden kamuoyunun gündemine oturmuş durumda.
Muhittin Böcek'in görevden uzaklaştırılması sonrası, 73 kişilik CHP Büyükşehir Meclis Üyeleri arasından Büşra Özdemir'in ‘Başkan Vekili’ olarak atanması, siyasi kulislerdeki sessiz kabullenişin altındaki duygusal ve kurumsal zafiyetlerin varlığını görmezden gelemeyiz. CHP İl Başkanlığı'nın, Böcek'e duyulan saygı veya hassasiyet nedeniyle, makamın gerektirdiği tecrübe ve liyakat kriterlerini geri plana atarak bu tercihe ses çıkarmaması, Cansel Çevikol atamasındaki karşı duruşun aksine bir teslimiyet olarak görebiliriz. Cansel Çevikol atanmasında CHP genel merkezinin tavır merkezinin tavır liyakatin ayaklar altına alınarak atamanın Böcek’in kişisel ilişkileri üzerine gerçekleştiğini biliyoruz.

Bir yerel yönetimde, özellikle Antalya gibi coğrafi büyüklüğü ve ekonomik hacmi pek çok küçük ülkeyi geride bırakan bir metropolde, Başkan Vekilliği sadece bir makam doldurma eylemi değil, acil bilimsel ve teknik çözümler bekleyen devasa kronik sorunlara yön verecek kritik bir yönetim pozisyonudur.
Özdemir'in görevlendirilmesiyle birlikte yeniden alevlenen nepotizm tartışmaları, meselenin kurumsal ciddiyetini gölgeliyor. Büşra Özdemir’in görevlendirmesi aşamasında aile boyu büyükşehirde var olan pozisyonları karşısında oluşan kamuoyu baskısıyla eşinin ve babasının istifaları yaşanmıştı. Bu istifaların göstermelik olduğu sürecin ilerleyen dönemlerinde net bir şekilde anlaşıldı.
Özdemir'in yönetim sergileyişi, kurumsal kadrolaşmanın şekil değiştirerek "de facto" olarak devam ettiğini belediye binası içinde çalışanların rahatsızlığından anlıyoruz. Eşinin belediye içindeki konumu ve eski ortağının danışmanlık pozisyonuna getirilmesi, "aile boyu kadrolaşma" iddialarını şekil değiştirerek devam ettiği bilinen bir gerçek, oysa CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in nepotizme karşı net tavrına şahit olmuştuk.
Bayan Özdemir'in yönetim tavrı ise, ne yazık ki, makamın ağırlığıyla değil, geçici bir "protokol şehvetinin" cazibesiyle açıklanabilir. Şehrin kronikleşmiş sorunlarına yönelik tek bir bilimsel veya teknik çözüm önerisi duyamazken, kendisi adeta yeni star benim dercesine protokol muhabbetlerinin şehvetine kapılmış.
Başkan vekilliği, belediye başkanının yokluğunda, makamın tüm idari, mali ve siyasi sorumluluğunu üstlenmeyi gerektirir. Bu, makama gelenlere çay-kahve ikram etmekten veya belediyenin kültürel etkinliklerinde protokoldeki yerini almaktan çok daha fazlasıdır.
İstanbul veya Adana Büyükşehir Belediyeleri'nde görev yapan Başkan Vekillerinin isimlerinin kamuoyunda neredeyse hiç bilinmemesi, onların asıl göreve duydukları saygıdan ve vekâletin gerektirdiği hassasiyetten kaynaklandığını düşünüyorum.
Onlar, asıl başkan görevine dönene kadar bir emaneti taşımanın bilinciyle hareket ederler. Oysa Antalya’da Büşra Özdemir’de gözlemlenen, "Madem makama geldim, bir daha asla gitmemem lazım" düsturuyla hareket eden, vekâlet makamını kalıcı bir iktidar alanı gibi gören bir tavırdır. Şehrin dört bir yanını süsleyen boy boy fotoğraflar, bu "kalıcılık" arzusunun somut bir yansımasıdır.
Tüm bu karmaşık düzen, tecrübeli ve "kurt politikacı" kimliğiyle bilinen İl Başkanı Nail Kamacı'nın sessizliği altında cereyan ediyor. Birinci parti konumundaki CHP'nin kurumsal aklı ve tüm unsurları, mevcut durum karşısında adeta eli kolu bağlı bir bekleme modunda…
Büşra Özdemir'e net bir şekilde ifade edilmesi gereken cümle şudur; Başkan Vekilliği, bir kurumu en üst düzeyde yönetme ve sorunlara çözüm üretme sorumluluğudur; Halkla İlişkiler Müdürlüğü ise, kurumu temsilen sosyal ilişkileri yürütme görevidir. Makamların gerektirdiği kapasite ve liyakat, birbirine karıştırılamayacak kadar keskin bir şekilde ayrıştırma gerektirir. Aksi takdirde, makamlar kapasiteyi zorladığında, yöneticiler yönetmek ile yönetilmek arasında değil, sorumluluk ile şatafat arasında sıkışıp kalırlar. Birileri Büşra Özdemir’e sen halkla ilişkiler müdiresi değilsin diyebilecek mi göreceğiz.