Köy Enstitüleri konusu, Chp mi kapattı, Dp mi kapattı kör döğüşüyle yıllardır ülke gündemini meşgul eden bir konu.. Ama ne yazık ki konunun özünü irdeleyip bir sonuca bağlamak kimsenin işine gelmiyor. Ve her kesim ya da herkes bir dedektif gibi yıllardır işin suçlusunu arama peşinde…
Oysa şöyle bir baktığımızda; gelişimci, değişimci ve dönüşümcü bir nitelik taşıyan ve sessiz devrim olarak nitelendirilen Köy Enstitüleri, 3803 sayılı yasayla kurulduğu 17 Nisan 1940 yılından kapatıldığı 1954 yılına kadar, 14 yıl gibi kısa sürede müthiş işler başarmış.. Cumhuriyet Türkiyesi’nin gelmiş geçmiş ve tek lideri Büyük Atatürk o dönemde ülke kalkınmasına köylerden ve eğitimle başlanması gerektiğine dikkat çeker. Dikkat çekmekle de kalmaz, Köy Enstitüleri sisteminin kurulup bir an önce hayata geçirilmesi talimatını verir. 1937’de Eskişehir Çifteler ve İzmir Kızılçullu’da, 1938’de Kırklareli Kepirtepe’de, 1939’da Kastamonu Gölköy’de açılan okullarla başlayan bu başarı öyküsü, 1954 yılına kadar kurulan 21 Enstitü ile devam eder. 14 yıllık sürede ülkeye 17.342 öğretmen, 8756 eğitmen ve 7300 sağlık memuru kazandırır.
Yaparak ve yaşayarak öğrenmeyi ön plânda tutan bu sistemle yetişen öğretmenlerin her biri aynı zamanda iyi bir usta, iyi bir ziraatçı, iyi bir sanatçıdır. Anadolu’yu bir ışık hüzmesi gibi aydınlatmaya başlayan ve insanı, özellikle de kırsal kesimdeki insanı bireyleştirmeye başlayan bu sistem öncelikle feodal yapının işine gelmez.. Toplumun aydınlanarak uyanmasını istemeyen karanlık güçler ve feodalite sayesinde, üzerinde yoğun baskı kurdukları İnönü’nün bütün direnmelerine rağmen sistem, siyasete kurban edilir. Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un istifa ettirilmesiyle, karanlık güçlerin komünist yuvası olarak adlandırdığı bu okullar, çözülme sürecine girer. 1946’da çözülmeye başlayan sistemin hikâyesi, 1952’de bazı okulların kapatılmasına ve 1954 yılında çıkarılan bir kanunla da tamamen kapatılmasına kadar gider. Kapatılan Enstitüler, Köy Öğretmen Okulları’na dönüştürülür.
İlk yıllarda sistemde bir değişiklik yokmuş gibi görünse de, zamanla sistemden gittikçe uzaklaşılır ve Köy Enstitüsü gerçeği toprağa gömülür. Geçtiğimiz gün Köy Enstitüleri’nin 84. kuruluş yıldönümü programına katıldık Aksu’da.. Köy enstitülü öğretmen yoktu aramızda. Hemen hepsi enstitü sonrası kurulan öğretmen okulu mezunu öğretmenlerdi.. Bir araya gelmekten son derece mutlulardı ve geçmişe ait anılarını tazelediler; birbirleriyle hasret giderdiler.. Konuşmacılar hep nostaljik cümlelerle geçmişi andılar, eğitimdeki sorunları ve eksiklikleri dile getirdiler.. Ne var ki yapılması gerekenleri ve eğitimle ilgili çözüm önerilerini dile getirmekten uzaktı konuşmalar.. Ve en önemlisi koca salonda bir tek öğrenci, bir tek genç yoktu. Salondaki en genç üç beş kişiden biriydim, yaşım 64 olmasına rağmen.. Her yıl her yerde yapılan buydu aslında. Hep aynı insanlara aynı nostaljik cümleleri paylaşmaktan öte gidemiyordu konu..
Oysa yeni kuşakların köy enstitüsünden ya da köy öğretmen okullarından haberleri bile yoktu.. Yeni kuşaklara aktarılamayan her şey, kısır tartışma ve bir kuru kutlamadan öteye geçemeyecek, her zaman bir anı olarak yerinde kalacaktır. Her yıl anıları paylaşma şöleni devam ederken, bu okulları Chp mi kapattı, Dp mi kapattı; İnönü mü kapattı, Menderes mi kapattı tartışması da sürüp gidecektir.. Ya da köy enstitüleri komünist mi yetiştiriyordu, yoksa vatansever mi tartışması hiç bitmeyecektir.. Oysa dönemin Demokrat Partili milletvekili Kinyas Kartal, kendisine bağlı 250 köyün olduğunu, bu köylerdeki halkın aydınlanmaması, bu sistemin feodal yapıya zarar vermemesi için bu okulların kapatıldığını bizzat itiraf etmişti.. Bütün bu gerçeklere rağmen, modernize edilip günümüze uyarlanması gibi bir çalışmanın bile olmadığı bu konunun, tıpkı türban meselesi gibi hem sol hem sağ siyaset tarafından uzun yıllar siyaset malzemesi olarak kullanılması kaçınılmaz görünüyor. Vesselam…